top of page
Yazarın fotoğrafıUzm. Psk. Musa İbrahim Övgün

Affetme ve Hipnoz


Modern psikoloji zaman için de giderek duygu odaklı yöntemlere evrilmekte. Çok fazla akademik karmaşıklığa dalmadan özetle bu ne demek açıklamaya çalışalım. Artık psikologlar diyor ki düşüncelerimizi (biliş) duygularımız belirler ve dolayısıyla da davranışlarımızı da duygularımız belirler. Düşüncelerimiz, yani bilincimiz duygularımızı anlamlı hale getirmektedir. Duygusal sistem primer (birinci) yapımızdır. Orta beyinde bulundan duygu merkezleri yani limbik sistem ve amigdal çekirdek, tarafından yönetilir ve temel yaradılışımızda bulunan ana programdır. Uzmanlar tam olarak böyle haritalandırmasa da bu bize sanki imajinal olarak bilinçaltına işaret ediyor gibidir. Zihnimizin birincil mekanizması duygularımız ise temel duygularımız nelerdir sorusu ilk akla gelen sorulardan biri olur. Duygu odaklı yaklaşıma göre 7 temel duygudan söz edilmektedir, bunlar sırasıyla: Öfke, üzüntü, korku, utanç, tiksinti, neşe ve şaşkınlıktır. Hepiniz sevgiyi aradınız ama sevgi temel duygularımızdan değil, neşe yoluyla edindiğimiz ikincil (sekonder) bir duydu, yani öğrenilen bir duydu. Ama konumuz açısından daha önemli bir durum var; temel duygularımızın birincisi öfkedir. Öncelikle bu temel duygular hayatta kalmamız için zorunludur. Bu bağlamda öfkeye baktığımızda bedensel ve ruhsal bütünlüğümüzü koruyan bir duygudur. Canlılığımıza, varlığımıza, birliğimize, onurumuza, hak ve sınırlarımıza bir saldırı hissettiğimizde öfkelenir ve kendimizi koruruz. Ve belki de ilk öfkemizi memeyi geciktiren anneye karşı duyarız. Bu temel duygularımız kesinlikle hayatidir. Dolayısıyla öfkelenmeyelim deme şansımız yok. Mutlaka öfkeleneceğiz. Lakin mesele öfkenin daha sonra çözümlenmesinde. Eğer biz öfke duygumuzla baş edemiyor ve bunu saldırganlığa dönüştürüyorsak ya da bu öfke duygumuzu içimize atıp içimizde büyütüyorsak, öfke duygusu bizim için daha da büyük bir sorun oluyor demektir. Sağlıklı duygular anlıktır, şimdiki zamana, ana ittir. Yaşanırlar ve çözümlenirler. Daha sonra koşullar değiştiğinde o koşula uygun olarak yeniden yaşanırlar ve yeniden çözümlenirler. Eğer biz öfkemizi anlık yaşayıp çözümleyememişsek ve içimize atarsak ruhumuzu düğümlemiş oluruz. Ve öfke içimizde büyükçe büyür. Ve bu durum bizi yazının başlığına getirir; AFFETME. Öfkemizi yaşar ve yaşadığımızda çözümlersek mesele yok. Biliyoruz ki öfke temel duygudur ve gerektiğinde de yaşanmalıdır. Tabii ki bu ben sana kızdım ve haydi gidip kulağını ısırıp kopartayım anlamında bir yaşantı değildir. Bu noktada bir yanlış anlaşılmaya neden olmamak gerekli. Öfke yaşanmalı ve çözümlenmelidir derken bu toplumsal ve bireysel kabul ve onay çerçevesinde olmalıdır. Makalemizin konusu sağlıklı bir şekilde öfkemizi nasıl çözümleyebileceğimiz değil. Bizi ilgilendiren asıl mesele çözümleyemediğimiz içimize attığımız ve içimizde büyük düğümler oluşturan öfkelerimiz. Yani affedemediğimiz ötekiler ve kendimiz. Affetme genelde yanlış anlaşılan bir kavramdır. Bizim konumuz olan affetme devletin suçlular için af çıkarması gibi bir af değil. Ya da sürekli bize ihanet eden eşimizi her seferinde bağışlayıp bir daha yapmamasını beklemek gibi bir af da değil. Ya da meseleyi tamamen sümen altı yapmak, unutmak hiç değil. Öfke, nasıl benliğimizi kişisel bütünlüğümüzü koruyorsa bu şekilde bir bağışlama da benliğimizi değersizleştirir. Çünkü sürekli birini bağışlayıp durmak yine kişisel bütünlüğümüzü yok eder. Affetmeyi, kişisel özgürlük olarak değerlendirmeliyiz. Çünkü asıl mesele içimizdeki öfkeyle baş etmektir. Diyelim ki biri bizi çok öfkelendirdi, herkes her şeyi yapmış olabilir bize ve biz de öfkeleniriz. Ve öfkemiz içimizde büyümeye başladı ve giderek büyüdü ve giderek büyüdü, bir türlü affedemedik yaşanan durumu. Bu noktada soru şu: bu bağışlayamama kime zarar veriyor? Öfkelendiğimiz, kızdığımız kişi ya da durum bu durumdan ne kadar etkileniyor? Öncelikle kabul etmeliyiz ki affetmek kendimiz için yaptığımız bir şeydir; bir içsel süreç, bir öz deneyimdir. Diyelim ki ihanete uğradık ya da babamızın bizi sürekli engellediğini düşünüyoruz ve içimizde büyük bir öfke birikti. Bu durumda, temel duygu olan öfke, kin, nefret, düşmanlık ve kıskaçlık gibi diğer karanlık duyguları da üretecektir. Ve böylelikle ruhumuzu karanlığa sürükleyecek olan mahşerin beş atlısı harekete geçmiş olacaktır. Negatif duygu durumları arttıkça beyin asidozik olur ve metabolik asidoz neredeyse tüm hastalıklar için bedenimizi uygun hale getirir. Yani öfkemizi büyütmek sadece ve sadece kendi hastalığımızı garanti eder. Ama oysa toplumda kabul gören genel inanç, güçlü olmak yani öç alıncaya kadar unutmamak ya da affetmemektir. Hatta hepimizin bildiği gibi bu konu için özlü bir sözümüz bile vardır: “İntikam soğuk yenen bir yemektir” Ve bunu yiyen herkes kesinlikle bilir ki o yemek sadece ve sadece mideye oturur. Eğer bağışlayamadığımız bir durum, olay ya da kişi varsa aslında zihnimiz sürekli o anıdadır. Kendi kendimize yönelttiğimiz bir öfke de olabilir bu, anne babamızın bizi engellemeleri sonucu onlara karşı geliştirdiğimiz bir öfke de olabilir ya da eşimiz/sevgilimizin ihanetine karşı geliştirdiğimiz bir öfke de olabilir. Sürekli o anı, bu hatırayı düşünür düşünür dururuz. Buna teknik olarak düşüncenin rimunasyonu (geviş getirme) diyoruz. Yani temcit pilavı... Ne kadar sıkıcı değil mi konu, affetmemek yani. Görüyorsunuz ki her türlü gelişimimize engel. Şunu hepimiz biliyoruz, sürekli dikiz aynasına bakarak araba kullanamayız. Ama affetmemek/affedememek tam da budur işte. Bu noktada artık kesinlikle anlaşılıyor ki affetmek dediğimizde karşıdakine bir lütuf sunmuyoruz, sadece kendimizi özgürleştiriyoruz. Öteki için değil kendimiz için affediyoruz. İşte bunu kavradığımızda erdemli bir kişi olma onuruna erişebiliriz. Ve işte tam da bu noktada bilimin bize sunduğu son araçlardan birini kullanmak için uygun aşamaya gelmiş olduk. En temelde olan şeydir duygu diye başlamıştık yazımıza ve en temelde olan şey biz biliyoruz ki bilinçaltıdır. Ve bildiğimiz bir şey daha var, o da bilinçaltına giden en kısa yolun hipnoz olduğudur. Hipnoterapi ile kişilerinin affedememe noktalarındaki düğümlerini çözüp, onların bilinçaltlarını, içlerindeki öfkeden sağlıklı bir şekilde yalıtmak ve kişileri affedememenin yükünden kurtarmak mümkündür. Geliştirmiş olduğum özel telkin teknikleri bize, pek çok alanda olduğu gibi, affetme konusunda çok sayıda olanak sunmaktadır. Biliyoruz ki, iyi bir hipnoterapinin en temel aşaması doğru ve kişinin gerçekliğine uygun analizdir. İyi bir hipnoterapinin, sorun ne olursa olsun ilk aşaması ve en önemli aşaması (çünkü gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse o yanlış sona kadar ulaşır) analizdir. Bu noktada en büyük avantajım daha analiz aşamasında başlamaktadır. Hipnoterapide ilk ve en önemli durum doğru ve gerçeğe uygun analizdir. Bu aşamadan sonra hipnoz seansında, önceden belirlenen düğüm noktaları çözümlenmekte ve son aşamada danışanın affedememe koşullarındaki sağaltımı yapılmaktadır. Böylelikle danışan yüklerinden kurtulup kendi özgürleşmesine izin vermekte ve yüzünü geçmişe değil geleceğe çevirmenin keyfini ve huzurunu hissedebilmektedir. Sadece özgürce ileriye bakan insan kendi yaratıcılığının hazzına varır.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page