Hepimizin zaman zaman aklına gelen davetsiz düşünceleri vardır. Kötü şeyler olacağı, kötü şeylerin olmasına neden olma, başına talihsiz olayların geleceği gibi kaçınılan düşünceler bunların en sık görülen örnekleridir. Genellikle bu düşünceleri zihnimizden kovabilir ve kötü düşüncelerin kötü davranışlara eşit olmadığını kavrayarak hayatımıza devam edebiliriz. Ancak bazı bireyler bu düşünceleri zihinlerinden atmakta zorlanır ve bu davetsiz düşünceler hayati önem taşıyan ve saplantılı bir hal alırlar. Bu düşüncelerin yarattığı risk durumuyla başa çıkamayan kişiler büyük bir korku ve sorumluluk hissiyle karşı karşıya kalırlar.
Düşüncelerim ne zaman takıntı olur?
Bireyin istenmeyen, kontrolü dışında gelişen, hoş olmayan temalar içeren düşünceleri var ve bu takıntılı düşünme hali gereğinden fazla ise (bir gün içinde bir saatten fazla sürerse) bu kişilerde Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) olduğu düşünülebilir. Takıntıların kişinin günlük hayatını engellemesi de (örn. kaza yapar korkusuyla otobüse binememek, kapının kilidini kontrol ederken işe geç kalmak) OKB tanısı için belirleyici olabilir. Erkekler ve kadınlarda OKB görülme oranı hemen hemen eşit olup, başlama yaşı ise genellikle 18-24 yaş aralığıdır.
OKB çoğunlukla bireylerde kuşku içeren kelimelerin zihinde dolaşması (yapmış mıydım?, yaptım mı?, ya yapmadıysam?, ya yaparsam? gibi), kontrol edilemeyen zihinsel görüntüler, bir şeyi o anda yapmak için şiddetli istek, düşünce kontrolü yapma ihtiyacı şeklinde ortaya çıkarak yaşam kalitesini bozar.
Bireyler bu saplantılı düşüncelerin yarattığı tehdidin boyutunu gerçekçi bir şekilde değerlendiremedikleri için savunma mekanizmaları sağlıklı bir biçimde işlemez. Kişiler oluşabilecek riski önlemek adına ihtiyaç duydukları kontrol miktarını da abartabilirler. Bu düşünceler sonucunda ortaya çıkan saplantılı davranışlar alışkanlık haline gelebilir ve zamanla pekişerek yerleşir. Harekete geçmelerini sağlayan en güçlü motivasyon kaynağı sorumluluk duygusudur.
Obsesif-Kompulsif Bozukluğu olan bireylerin saplantılı eylem ve düşüncelerinden bazıları;
Tekrarlanan el yıkama, banyo yapma süresinde uzama
Aile bireylerinden birine zarar geleceği düşüncesi
Ahlaki değerlerinize aykırı cinsel eylemlerde bulunma
Kontrol etmeden duramama (kapı, pencere, eşya, yazılan yazılar)
Nesneleri belirli bir sıra ve düzen içine koyma dürtüsü
Belirli eylem, düşünce ve sözleri tekrarlama
Dini görevlerini doğru bir şekilde yerine getirdiğinden emin olamama
Sevdiklerine istemeden de olsa zarar verme korkusu
Yanlışlıkla kazaya yol açma düşüncesi, vb.
Yukarıda belirtilen istenmeyen düşüncelerin takıntıya dönüşmesinin sebepleri; mükemmeliyetçi yapı, tehlikenin abartılması, aşırı sorumluluk alma, düşünce-eylem kaynaşması, zihinsel kontrolü sağlayamama ve belirsizliğe olan tahammülsüzlük olabilmektedir.
OKB nasıl tedavi edilir?
Bilişsel davranışçı terapi OKB gibi kaygı bozukluklarının nedenlerine ve belirtilerine yönelik kapsamlı bir tekniğe sahip olduğundan dolayı bu tür rahatsızlıklarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bilişsel terapi teknikleri
kişinin saplantılı ve işlevsiz düşüncelerinin farkına varmasını,
yaklaşan tehlike konusunda daha akılcı bir değerlendirmede bulunmasını
engellemek için neler yapılması gerektiğini saptamasını sağlamaktadır.
Bilişsel yaklaşım durum analizi yapma eğilimi sağlayarak üzüntüyü azaltmaya yardımcı olur. Davranış terapisi ise duyarsızlaşma –algılanan tehdide yavaş yavaş maruz bırakılma- tekniğiyle hastanın istenmeyen davranışlarını kontrol altına almaya yardımcı olmaktadır. Böylece istenmeyen davranış ortadan kaldırılarak işlevsel olanla yer değiştirilir.
Bilişsel davranışçı terapi yoluyla elde edilen kazanımlar bireyin hayat boyu kullanacağı başa çıkma becerileri öğrenmesi nedeniyle uzun sürelidir. Tedavide BDT'nin yanında farmakolojik tedavilerin etkililiği de OKB'de gösterilmiş olup, tedavinin önemli bir ayağını oluşturmaktadır.
Yukarıda bahsedilen istenmeyen dürtü, davranış ve düşüncelerden bir veya birkaçını yaşayan ve başa çıkmada zorluk çeken kişilerin mutlaka uzmanlardan destek alması önerilmektedir. Çünkü biliyoruz ki; OKB gibi kaygı bozukluğu yaşayan bireylerin %80’i yardım almadan daha iyiye gitmemekle beraber belirtiler nadiren kendi kendine yok olmaktadır.
Comments