Tarih boyunca insanlık meme kanserinin farkındaydı. M.S 200’lü yıllarda Galen meme kanseri tedavisinde safra içilmesini önerirken şu anda bunun çok ötesindeyiz.
Ülkemizde de mevcut verilere göre meme kanseri sıklığının, doğu bölgelerimizde 20/100.000, batı bölgelerimizde ise 40-50/100.000 oranında olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakamlardan yola çıkılarak, Türkiye’de her yıl meme kanserine yakalanan kadın sayısının on bin kadar olduğu hesaplanabilir. Bu kadar sık görülen meme kanserinde tedavi Hipokrat ve Galen’in tedavilerinin ötesinde cerrahiyi birinci plana alan hatta sosyolojik ve psikolojik etkilerini de içeren tedavi yaklaşımları ile olmaktadır.
Meme kanserinde hastalığın seyri yanında ameliyat sonrasında oluşabilecek estetik kayıp, psikolojik ve sosyal problemler ayrıca hastalığın tanısı konulduktan sonra oluşabilecek kaygılar nedeniyle meme kanseri hala gündemde yer alabilmektedir. Vücudun cinsel kimliğini oluşturan bir uzvunu kaybetme korkusu kadınları ağır depresyon riskiyle karşı karşıya bırakabilmektedir.
Meme kanseri tedavisinde hemen her zaman cerrahi ilk sıradadır. Meme kanseri için uygulanan cerrahi yöntemler ise zamanla radikalden daha minimale doğru gelişmiş ve memenin korunması daha çok sağlanabilmiştir. Doğru cerrahi, yeni kemoterapötik ilaçlar ve radyoterapi nüksleri azaltıp sağ kalımın artırılmasına önemli katkı sağlamıştır. Bunların önemini kavradıkça hekimler olarak hastalarımız için en iyisini yapmak temel hedefimiz olmuştur.
Yakın zamana kadar meme kanseri olan kadınların akıllarına gelen ve dile getirdiği sorular; neden ben? sağlığıma kavuşacak mıyım? yaşayacak mıyım? çocuklarım ne olacak? şeklinde iken, zamanla tıbbın gelişmesi ve meme kanserinde erken teşhis olanaklarının artmasıyla birlikte artık meme koruyucu cerrahi uygulamaları artmış, sağ kalım oranları artmış ve hastalar bu durumdan memnun olurken farklı sorular ön plana çıkmaya başlamıştır. Meme kanserli bireyler artık ameliyattan sonra memem nasıl görünecek diye de sormaya başladılar. Erken teşhis, meme koruyucu cerrahi ve diğer tedaviler ile artan sağ kalım oranları neticesinde kişilerin estetik kaygıları biraz daha dile getirilmeye başlandı. Artık hastalar ameliyat stratejilerini konuşmak, öğrenmek istiyorlar. Ameliyat sonrasında memelerinde şekil bozukluğu olmasın istiyorlar.
Hekim, kişi memesini kaybettiğinde sadece memesini değil, cinselliğini, işini, eşini, özgüvenini kaybedebileceğini öngörerek bu yolda çaba harcamalıdır. Artık memenin tamamını almayıp meme koruyucu cerrahi yapmak da estetik açıdan tatmin edici sonuçlar vermeyebilir. Meme koruyucu cerrahi sonrası hastaların %25’i estetik görünümden memnun olmayabiliyor. İşte bu noktada gündeme memeyi tümörden tamamen kurtarıp sağ kalımı uzatmanın yanında tatmin edici estetik sonuçların da alınabildiği onkoplastik meme cerrahisi kavramı günümüz pratiğine giriyor.
Onkoplastik meme cerrahisi; onkolojik cerrahi ve plastik cerrahi kavramlarının basitçe kombinasyonundan çok daha fazlasını içermektedir.
Onkoplastik meme cerrahisi felsefesinde cerrahın; onkolojik cerrahi prensipleri, meme anatomisi, memenin fonksiyonları, estetik anlayış, estetik bakış açısı, simetri kavramı açısından bilgi ve misyon sahibi olmalıdır. Bu bağlamda onkoplastik cerrahi teknikler konusunda eğitim almış, konuya hakim doktorlar tarafından müdahale edilmesinde fayda vardır.
Onkoplastik cerrahide amaç hem tümörün tam olarak çıkartılması hem de hastanın memesinin görüntüsünün bozulmaması hatta daha iyi olmasının sağlanmasıdır. Bunu düşünürken meme cerrahı bir çizginin üzerinde gittiğini hatırlaması gerekir. Birbirine zıt olan, ancak onkoplastik cerrahinin 2 ana felsefesini uygulamak zorundadır cerrah.
Bu dengeyi sağlamak ne kadar önemli ise bu dengeyi oluşturmak için ameliyattan önce atılması gereken adımlar da o kadar önemlidir. Ameliyat öncesi planlamada mammografi, ultrason, gerekirse koltuk altı lenf bezinden de alınacak biyopsi, meme ve tümör boyutunun birbiriyle oranları değerlendirilmeli, hastanın beklentisi öğrenilip ameliyatın ve tedavilerin aşamaları hastaya anlatılmalıdır.
Meme hacminin %20 ve daha fazlasının çıkarılması durumunda deformite olacağı aşikar olup bu durumda onkoplastik teknikler kullanılmalıdır. Çeşitli onkoplastik teknikler vardır. Bunlar tümörün çıkarılma aşamasında ilk ameliyatta uygulanabileceği gibi tümör çıkarıldıktan sonra ikinci ameliyatta da uygulanabilir. Tümör çıkarıldıktan sonra boş kalan alana, başka alandan doku kaydırılması, memenin cildi ve bazende uygun vakalarda areola ve meme başının da korunarak sadece meme dokusunun çıkarılıp yerine implant konulması, hastalıksız memenin ameliyatlı memeye büyüklük olarak benzemesi için duruma göre sağlam memenin büyütülmesi veya küçültülmesi yapılabilir. Bu işlemler sırasında hastanın kendi dokularından yararlanmak istenirse, latissimus dorsi kas-deri flebi (sırt kası) ve transversus rektus abdominis flebi (karın ön duvarı kas ve yağ dokusu) kullanılmaktadır. Böyle bir ameliyat tercih edilmezse silikon implantlar da kullanılabilir.
Onkoplastik cerrahi teknikler ne kadar gelişirse gelişsin kadınların kendi önlemlerini alarak ve kendi bedenini tanıyarak, gerekli tarama programlarını kullanarak büyük cerrahi işlemlere gerek kalmadan hastalıktan kurtulması mümkündür.
Evet ‘sağlığın başlangıcı hastalığı tanımaktır’ ve ‘hastalar için umut oldukça hayat vardır.’
Comments